14 Aralık 2011 Çarşamba

Çizgilere basmadan yürüdüm hep ama...


   *Bu gün saçımı 'kızıl büyü' diye adlandırılan boyayla boyadım. Ne ilginçtir 'kahverengi kabus' gibi oldu. Demem o ki boyaların üzerindeki renkten 2 ton kapalı istiyorsak eğer o boyaya tamah etmeliyiz.
   *Dün akşam arkadaşın biri 'evlenilecek kız' olmadığım için yalnız olduğum kanısında olduğunu açıkladı. İnsanoğlu ne ilginç. Ben hayatımda yalnızca iki kişiyle bi ilişkiye başlama deneyimi yaşadım. Biri zaten 1 ay bile sürmedi. Ötekine de ben deli gibi aşık oldum. Ya da öyle sandım -bu kavramları hala kafamda oturtmuş değilim şu yaşıma geldim.- ama çok emek verdiğim kesin kendi bildiğim şekilde. Hatta şuan okuduğum okulu sırf o istedi diye yazdım. Olmadı. Çok zorladık(m). Bin kez ayrılıp barıştık. Değer verilmedi çünkü bana hiç. Ben hep böyle hissettim. Sonra da dayanamayıp ayrıldım. Hala bana çok değer verdiğini söyler kendi. Ben de hala severim kendisini ama 'sevdiğim arkadaş' kategorisinde. 20 yaşındayım. 2 yıldır hayatıma hiç kimseyi sokmadım. Gerçek anlamda hiç kimse. Hani o ' Ay hayatımda kimse yok:( ' deyip telefonunu elinden düşürmeden onla bunla gezen kızlarınki  gibi değil. Sütten ağzım yandı, yoğurduda üfleyemedim. Zaten yoğurdu üflemeye değecek kimseylede karşılaşmadım hala. Hep eften püften insanlar. Çok seçici değilim. Evleneceğim adamı da aramıyorum daha ona çok var çünkü. Ama yanında gezmekten hiç bi zaman pişman olmamam gereken biri olmalı en kızdığım anlarda bile.Ama çok erkek arkadaşım vardır. Benim herşeyimi (anlattığım herşeyimi) bilen 4 kişi varsa 2 si erkektir. 15 yıldır tanıdıklarım var bunların içinde ama buna rağmen herkes seviyesini bilir. O cıvık 'kankaaağ' muhabbeti olmadı aramızdaki.
   *Sevgili izleyicilerim( 4 olmuşsunuz öptüm:)) diyorsundur ki bunları bize niye anlattı bu. Diyorum ki  ben hayatı boyunca insanların gözünde ki yerini çok kafasına takmış. Bunun yüzünden en iyisini bulmak adına belki mutlu olacağı erkekleri hayatına almamış biriyim. Yanlış yaptı denmesin, sırf konuşulmasın diye zaman zaman kafamda ürettiğim komplo teorilerine göre 'çizgilere basmayan' ben. Gün geldi evlenilecek kız kategorisine bile alınmadım. Hayır hiç evlilik meraklısı olamadım zaten ama. N'için? Niye bu ithamlar. Kafalarda ki garip yerlerdeyim. Sırf oturup insanlara merak ettiklerini anlatmıyorum diye mi? Ya da küçük kız çocukları gibi arada zararsızca şımarıyorum diye? Ya da ne bileyim hayatımda kimse yok diye isterik mi oluyorum? Etrafımdakilere her davranışım 'yalnız kızın asılma çabaları' olarak mı adlandırılıyor? Ya da dengesizim biraz bazen sırf eğlenmek adına saçmalayıp onları güldürmeye çalışıyorum diye mi salak oluyorum. Ya da onların eşlerine, dostlarına, hatta yeri gelip kendilerine 'hayır' dediğim için mi bu kategoriye alınıyorum. Gerçekten aklım almıyor. İnsanlara akıl sır erdiremiyorum. Bazen dünya beni çok şaşırtarak kırıyor. Bazense sadece kırıyor.

11 Aralık 2011 Pazar

Farkındalık (part 1)

  Aslında ne biliyo musun? Ne hiç kimse beni kendi kendine sevmeyi başarabildi. Ne ben hiç kimseyi beni sevmesi için zorlayacak kadar şımarık olabildim. Uğraşsam olurmuydu?
  Şimdi bakıyorumda benim olmadığım tüm yerleri şımarık küçük çocuklar ''zorla'' doldurmuş.
*Gerçekten tuhaf.

10 Aralık 2011 Cumartesi

Bugün Burda Cumartesi...

  *Aslında ilkokuldayken herkes cumartesiyi severken ben hep cumaları sevmişimdir. Tam okuldan çıktığımız andan cumartesi sabah uyanana kadar en sevdiğim zaman dilimiydi mesela. Sonra bi süre pazartesileri sevmişliğim, hatta iple çekmişliğim oldu. Geçti.
  *Sözün özü cumartesiyle çok yakın olmama rağmen bu günün cumartesi olması başlık düşünürken de BuŞarkı çalmaya başlaması beni tetiklemiş olabilir.
  * Artık 'ençoksevdiğimgün' bile yok. Hayatıma renk katan bir platonik aşk bile mesela. Çünkü 'plotonik aşk'ın bile en güzel yanı nihayete ermesidir bence. O kadar uzağım ki herşeyden herkesten... Kendi kendime yetme nutuklarım tam birer palavra. Benim olduğum yer hep olduğundan farklı, güçlü gözükmek zorundalığı hissettirilen yer. Güç gösterisi yapan ben, zaman zaman güçsüz düşen benden çok daha rezil durum da aslında.
  *Hayatımın çok az evresinde bu kadar değersiz hissettirilmiş, hissetmiş, buna izin vermişimdir herhalde.Sürekli bu histen kurtulmak için çabalıyorum kabul etmesemde. Hani insanların hangi sosyal sınıfta olurlarsa olsunlar aslında  olduklarından daha iyi bir yerde bulunmaları gerektiği düşünceleri vardır ya, belki de benimki de onlardandır. ama eğer ki şuan hissettirildiğim kişiysem, olmasam da olur.
  *Sanki arkadaşların ağlayıp sızlanırken elinde olan mendille beraber yanında olan bende fırlatılıyormuşum gibi(Bazılarını da ben fırlatıyorum. Çok değiştim.), mantıklı konuştuğum sürece varmışım saçmaladığım zaman aforoz edilecekmişim gibi bir his. Yetisini kaybettiğimi farkettiğim 'bi erkeği beğenme' eylemini üzerilerinde  gerçekleştirdiğim erkeklerin ne benimle olucak, ne beni tamamıyla bertaraf edicek cesaretleri var. Bundan daha onur kırıcı, değersiz hissettiren az his vardır dünyada. Beni istemediğini bilmek bile bir erkeğin(üstelik bununla yaşayan erkek özgüvenini yitirmiş erkektir esasen)  'Senle denemeyi bile düşünmüyorum ama  ilgini üzerimde toplamak hoşuma gidiyor'.(Hatta farketmeseler de,kabul etmeselerde kaybetmeye mahkum oldukları eğreti özgüvenlerini bununla doyururlar) konulu aslında 'Sen zaten bana kıyamazsın'la üstü örtülen çirkin düşüncelerinden daha çok yaralayamaz, yok saydırmaz kendime bile beni.
  *Dışardan nasıl dimdik gözüküyorsam içerden de bir o kadar yıkıldığımı hissediyorum.
  *Beni acıttığını belki farketmedikleri, belki umursamadıkları söz ve davranışlarıyla istedikleri gibi dışımı tahrip edemiyorlar.
    Ama bir kez vurulunca bin kez kırılıp içime dökülüyorum aslında ben...
  *Bir sabah kalktığımda kendimi bile taklit edemeyecek kadar şuursuz olmaktan korkuyorum.

7 Aralık 2011 Çarşamba

Olmayacak duaya amin.


        Bir yeni yıla daha girmek üzereyiz ve ben hayallerini gerçekleştirmek filan şöyle dursun. Her yeni yılda sanki inadına daha da uzaklaşıyorum istediklerimden! Derler ya yeni yıla nasıl girersen öyle devam eder diye. Doğru mudur acaba? Yeni yıla giriş şeklimle mi alakalı bulunduğum durum.
       Bu yeni yıl birşeyler değişse efendime söyliyeyim misalen; Şu güzelim elbiseyi giysem, sonra çok çok şık bir restaurantta mükemmel yemekler ve bordeaux şarabı eşliğinde yeni yıla girsem. Tüm yıl boyunca şu canım mudo koltuğun üzerinde hayatıma sonunda girebilen muhteşem erkekle(hala o erkek doğmadı) filmler izlesem. Tatile Hollanda'nın evleri suların üstünde olan küçük şirin köyünde geçirsem. Her günüm yeni yerlerde ve farklı tatları tadarak geçirsem. Falanlar filanlar işte...
      Tüm bu hayal madalyonunun öteki yüzünde ise yılbaşından hemen sonra finalleri başlayacak 13 ders, yoğun ama mutsuz ve boş geçen günler, neyim olduğuna hatta kendilerinin bile ne olduğuna karar verememiş
 arkadaşlar, basiretsiz olduklarından ne yanına yaklaşabildiğim ne de yanıma yaklaşmasına izin verdiğim erkekler, mütemadiyen aidiyet duygusunu yitirdiğine inanan ve aslında bunların sebebini eninde sonunda kendine bağlayan tuhaf bir kız var. Bu kız mutsuz değil ama eksik gibi... Yeni yılda daha da eksilecek gibi... Başkası gibi... Yeni yılda dışarı çıkmayacak gibi...

(bu arada ilk izleyicimi yeni edinmiş bulunuyorum umutluyum,huzurluyum:))