30 Eylül 2011 Cuma

Bu gün benim doğum günüm. Keşke sarhoş olsaydım.

  27 Eylül 1991 sabaha karşı.. Belki de güzel annem beni kucağına ilk aldığında yağmur yağıyordu. Dünyayı gözüm hiç tutmamıştı. Dolayısyla gelmekte istemedim ki vakum, makum bilimum işkence aletleriyle zorla çıkarttılar beni saklandığım yerden. Hoş dünya da benden pek hoşlanmamış olacak ki hala daha bişeylerin acısını çıkartırcasına abanıyor bana...
İyi ki doğdum(!)
  27 Eylül 2011. 20 yaşındayım. Saat 03:00 ve anneme sarılıyorum sımsıkı. Dişlerimi de sıkıyorum, üzmek istemiyorum. Otobüse biniyorum,gülümsüyorum. Bu gün benim doğum günüm koltuk numaram 12 ve yerimde orta yaşlı bir kadın oturuyor, ne oturması bildiğin uzanıyor. En şirin halimle 'Bakar mısınız cam kenarı benim sanırım.' diyorum. SANIRIM diyorum. Ne sanırımı sırf diğer otobüslerde cam kenarları dolu diye gece 3te otobüse binmişim zaten ne sanırımı! Kadın bana dönüp umursamaz ses tonuyla 'Otobüs boş başka bi koltuğa oturuver' diyor. Zorla yüzüme yapıştırdığım canım gülücük yere düşüyor. Eğilip almıyorum. Bu gün benim doğum günüm, yumuşak başlılığıma içimden binlerce kez küfür edip arkalarda bir yerler buluyorum. Bu gün benim doğum günüm. İstanbul'a dönüyorum. Aylar sonra... İyi ayrılmamıştık zaten İstanbulla yinede beni biraz olsun seviyor diye düşünüyorum. Yanılıyorum. İçim öylesine buruk ki. Sabaha kadar doğduğum günü kutluyoruz otobüs camındaki kadim dostumla. Beni sevdiğini söylüyor gözleriyle, benim gözlerimle. Mutlu oluyorum. Sonra kulaklıklarımızı takıyoruz. O şarkılardan biri çalıyor(hani insanın olmadık zamanlarda içindeki hasas yere baltayla testereyle dalan şarkılardan). Birini çook özlüyorum. Ankara'ya çok kızıyorum çok. Bir bakıyorum pencereme gözlerinden akıyor şarkılar,gözlerimizden, benim gözlerimden. Keşke konuşabilseydin diyorum, bana sarılabilseydin. bu gün benim doğum günüm tüm otobüs uyuyor. O benim hep gözlerime bakıyor. İstanbul'u düşünüyor. Büyük valizlerimi nasıl taşıyacağımı düşünüyor belli etmese de. Doğum günüm ya yorulmamı hiç istemiyor. Açıp doğum günü mesajlarımı okuyoruz beraber. Benim biraz olsun özel olduğumu hissetmeye çalışıyoruz çünkü. Beceremiyoruz. Benim gözlerimden hüngür hüngür şu sözler dökülüyor. ''İyi ki ama iyi ki doğmuşsun...Seni gerçekten çok seviyorum unutma hiç.. Ve inan zor değişir yerin (: Nice mutlu yıllara, en mutlu,musmutlu..Mutlu..''. Alel acele silmeye çalışıyoruz gözlerimi yapamıyoruz. Tüm yaz boyunca üstünü örttüğüm en kırgın yerimi ifşa ediyorum ona. Beline vura vura başında ağlıyoruz. Benim canım çok yanıyor. Sarılıp susturamadığından onunki de. 
   İstanbul'a iniyorum onu otobüsün camında bırakarak. Cama kalp çiziyorum inmeden. Beni hiç yalnız bırakmadığından. Can hıraş taşıyorum valizlerimi atıyorum bir taksiye. Bu gün benim doğum günüm tam bir kıronun taksisine biniyorum. Dikiz aynasıyla oynuyor ve duymaya tahammül edemediğim bir müzik açıyor. Gözlerimi camdan hiç mi hiç ayırmıyorum. Susuyorum.
   Binbir umutla okulun yolunu tutuyorum. Belki bu kez farklı hissederim diye. Hissedemiyorum. Herkese sımsıkı sarılıyorum doğum günü kutlamaları, tebrikler. Mutlu oluyorum. Mark Zuckerberg'e minnetlerimi yolluyorum içten içe Facebooku icat ettiği için. 3 kişiye sarılmak istiyorum aslında sımsıkı hemde çokçok özledim demek istiyorum. En eğreti onlara sarılıyorum. Çünkü onlara sarılınca gözyaşlarımı tutamamaktan, kendimi bırakmaktan korkuyorum. Çünkü onlara her sarıldığımda bi parçamı koparıp atıyorum. 
 (Doğum günü yazım biraz geç oldu. zaten henüz bi takipçimde yok :) kendi kendime takılıyorum. Ama bloğumu bir günde dahi o kadar çok seviyorum o kadar...)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder